top of page
şevket bülent yahnici_edited.jpg

YÜZÜNCÜ YIL DÜŞÜNCELERİ

1040 Dandanekan…1071 Malazgirt… “Oğuz’un elli bin tuğu”, Asya bozkırlarından kopup gelen sel halinde, “Anadolu başlar vatan olmaya” diyor.

Dört nala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e uzanan bir kısrak başı” misali “Kızılelma’ya hey Kızılelma’ya” coşkusuyla Anadolu, Aşina soyu evlatlarına kucak açıyordu.

“Her yıl”, “asırlarca süren bir koşu” ile süren MED gün geldi, duruldu, geriledik…Ve Mondros… Ve işgal… Güzel Yurdun, aziz Vatanın “kaleleri zapt edilmiş, tersanelerine girilmiş, orduları dağıtılmış, dahili ve harici bedhahlar” işgalin failleri ve işbirlikçileri olmuşlardı.

1919 Mayıs’ı; işgale, zulme, zillete, ırz ve namusa tasalluta “DUR” diyen KUVVACILARIN / MÜDAFAA-İ HUKUK KAVGACISI VATANPERVER MİLLİYETÇİLERİN Milli Mücadele kavgasının başlangıç tarihiydi… Bandırma Vapurunun yola çıkışıyla başlayan başkaldırı Samsun, Amasya, Sivas, Erzurum, Hacıbektaş, Beynam yoluyla 1919 yılı 27 Aralık’ında Ankara’ya ulaştı… Yol ve yıl çok uzun ve meşakkatliydi. Ama Oğuz Ata’ya verilen sözümüz vardı. “Hürriyet ve bağımsızlık Türk’ün karakteri”idi…

2019, atalardan KUT almış, KUT bulmuş kavganın başlangıcının 100.cü yılı idi… Bu ay, Nisan. 2020’nin 23’ünde, artık Heyet-i Temsiliye’ye kucak açmış;milli mücadeleye karargah olmuş Ankara’mızda “Meclis”imizi açacaktık. KURULTAY topluyorduk… 2020, MİLLİ EGEMENLİĞİMİZİN 100.NCÜ YILI… Kutlu ola…

TANRI KUT VERE…

Türk tarihi “ihtişam ve sefalet”in ikiz kardeş gibi bir arada yaşadığı bir tarih olmuştur. Aslında ve genellikle, dünyada da bütün milletlerin tarihi incelenecek olsa aynı neticeye varılır. Çinlinin, İngiliz’in, Alman’ın, Fransız’ın, Rus’un, Acem’in, Arap’ın tarihinde de asırlar boyunca kendileri açısından övünülecek veya utanılacak zamanlar/devirler/olaylar söz konusudur. Tarih yüzlerce devletin kuruluşuna ya da yıkılışına şahitlik edegelmiştir ki, ulus devlet döneminden öncekiler içinde dev imparatorluklar söz konusuydu. Oğuz Kağandan beridir “Aşina Soyu” da birçok devlet kurmuş, hanedanlar gidip gelmiştir. Cumhuriyetle devraldığımız ve neredeyse “yoktu biz değildik” diye inkara kalktığımız Devletin hanları da haklarında yapılan spekülasyonlara rağmen kendilerini Oğuz Ata neslinin görevlisi olarak görmüşlerdir.

Cumhuriyete ve Atatürk’e verdikleri el, Oğuz’dan getirdikleri eldir. Bu elin gökten KUT aldığı inancı, Türk devlet geleneğinin değişmezidir. Elbette binlerce yıllık tarihin zilletle yaşanan çöküş yılları olmuştur. Elbette dağınıklıklar yaşanmıştır.

Oğuz Han tahtı, Selçuklu’da veya Osmanlı’da devam ederken aynı yüzyıllarda dünyanın her biri büyük bir devleti/medeniyeti olarak tarihe geçmiş devletlerinde bazen üç , dört Türk Hakanı  hüküm sürmüştür. (Babür, Çağatay, Gazneli, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Timur, Memluk, Safevi,) Bu işi bir zaaf olarak vasıflandırmak mümkündür. Fakat tarihe/tarihimize iyimser bakabilmeyi becersek bundan üzülmeye değil övünmeye pay çıkarabiliriz ve bunu zenginliğimiz olarak görürüz.

O zaman, Ankara ovasına çağının en güçlü ordularını (400.000 civarında askerin lojistik ihtişamını düşünün) getiren iki büyük mareşalin dehasıyla övünürüz.

O zaman, anası kimdi yerine 20 yaşında 6 dili anadili gibi konuşan, astronomi, fizik, istihkam, aritmetik vb. vs. ilmi ve askerliği profesörlerden, generallerden iyi bilen bir Han çıkartan sistemin dayanaklarını daha iyi kavrarız. İmparatorluğun düşüşe geçtiği söylenen yıllarında 150.000’e yakın Rumeli, 200.000’den fazla Anadolu sipahisini (hepsi Tımarlı, Türk kökenli) muhteşem lojistiğiyle (milyonlarca kümes hayvanı, milyonlarca küçük baş, on binlerce büyükbaş hayvan, arpa, darı, pirinç, buğday, tuvalet, fırın, yeme-içme… aylar süren bir sefer) Bağdat’a indiren birikimin ihtişamını/sebebini tarihimize şaşı bakarak bulamazsınız. Yıldırım-Timur keçiliğinin bir benzerini Türk tarihine yaşatan bir başka ikilinin kendi dünya ve coğrafyalarında nasıl bir medeniyeti temsil ettiklerin düşünerek ikisini de sahiplenip övünsek neyimiz eksilir. Ya da onları birbiriyle çarpıştıran iddianın bugün ki devam ettirenleri olsak Türk dünyası ne kazanır? Ya da neler kaybeder?

Bütün bunları böylece sorarak sayfa açıp yeniden tefekkür eylesek mi? Tarihe düşüş ve zillet yılları ve olayları ile bakmaya bizden meraklısı yok. İhtişama dair, kurulan muhteşem medeniyete dair, iyiye, güzele, doğruya dair insanları ve olayları örnek yapsak.

Ya da insanları ve olayları iyi, güzel, doğru yanlarıyla anlatmayı denesek… Enver’le Atatürk birbirleriyle dosttular, kavgalıydılar, anlaştılar ya da anlaşamamışlardı… Geçelim bunları…

Atatürk’e Osmanlıyı, Osmanlıya Atatürk’ü düşman eylemenin kime ne faydası var. Abdülhamit’e sövünce boyumuz mu uzuyor?

Ben kaldım Osmanlıda, belki dedem Timur’la gelmişti… Dedesi Erdebil’e gidenle burada kalan kardeşinin torunlarının ayrılığının/kavgasının haklılığı olabilir mi?

Yüzyılları yaşıyoruz. Müdafaa-i Hukuk’un yüzüncü yılını idrak ettik. Milli Egemenliğin yüzüncü yılını yaşıyoruz. “Kanla, irfanla” kurduğumuz Cumhuriyetin yüzüncü yılını yaşayacağız…

Bilge Kağan “titre ve kendine dön” demişti…TİTREYİP KENDİNE GELME, AKLINI BAŞINA ALMA ZAMANIDIR! “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” demiştik.

Ne kadar Türk kalabildik? Ne kadar İslamlaşabildik? Ne kadar da Muasırlaştık? İşte bütün mesele…

1919 un Mayısında Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Bandırma Vapuruna bindirerek Müdafaa-i Hukuk yoluna çıkartan KURTULUŞ İMANI; Samsun’da, Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta, Hacıbektaş’ta, Beynam’da ve 27 Aralıkta KIZILCAGÜN'de  Ankara’da yakılan KURTULUŞ ATEŞİ; İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da, İzmir'de  ÇILGIN TURKLERIN ZAFERİ oldu; KURULUŞA dönüştü.

23 Nisan 1920 KURTULUŞ VE KURULUŞ iradesinin MİLLET EGEMENLİĞİNİ tesis ettiği gündür. KURTULUŞA giden amansız ve muhteşem yürüyüşün öncüsü/yürütücüsü GAZİ MECLİSTİR!... Yürünen yolun ucunda CUMHURIYET vardır…

BANDIRMA VAPURUNDAN CUMHURİYETE UZANAN KURTULUŞ VE KURULUŞ İRADESİ BUGÜNKİ BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN DE SEBEBİ/TEMELİ/GÜCÜ VE KAYNAĞI OLMALIDIR! Hiçbir ideoloji ve "izm" bundan önemli olamaz...vatanperverlik de, milliyetçilik de budur...

Bandırma Vapurunu İstanbul'dan yola çıkartan irade etrafındaki birlik, dirliğimizin de sebebi olur şüphesiz!

Dünlerde dedelerinin de BU TOPRAKLARIN VATAN OLMASINDA bir kuruşluk katkısı olmayanlar; emek, kan, ter, gözyaşı ortağı vatanperverler ırz/namus kavgasındayken, dedeleri de seyirci olanlar; o günün kuvvacısı milliyetçilere etmedikleri laf koymuyorlar!

Gafiller sürüsü!...

Çılgın Türklerin çılgın kavgası olmasaydı hangi 2 metrekare seccadeye yüz koyabilir; gömülmeye 2 metrekare toprak bulabilirlerdi!

bottom of page