top of page

BASE (BAŞKENT ANKARA STRATEJİ ENSTİTÜSÜ)

ANALİZ-DOSYA / SİYASET BİLİMİ, Mayıs 2020

 

 YAKIN SİYASİ TARİHİMİZ İÇİN BİR ANALİZ ÇALIŞMASI 3

(2002 – 2020)

NE MUHALEFET NE DE İKTİDARA TALİP 

 

2007 seçimlerinde ve sonraki dönemde (2020’ye kadar süregelen yıllar, seçimler, politikalar) MHP’nin ortaya koyduğu/sergilediği siyasetin genel Türk siyasetine çok önemli yansımaları oldu.

Bir kere MHP’nin ısrarla ve daha önce arza çalıştığımız şekilde geleneksel “merkez sağ” seçmene hitap etmemesi; AKP’den çözülmesi muhtemel emanet oylara (DP, AP, DYP, ANAP, MHP tabanından AKP’ye giden) sahip çıkma iradesi sergilememesi sonucu olarak CHP ve HDP hariç tutulacak olursa, sağ kesim oyları diyebileceğimiz oylar için bir boşluk hali daima geçerli bir hadise oldu. AKP ve MHP’ye oy veren seçmen bu partilere olan tercihini zaman zaman değiştirerek devam ettirdi. Ama hiçbir zaman MHP etrafında şekillenmesi mümkün olan, AKP ve CHP dışında, büyük bir merkez hareketi; “merkez sağ”ın yukarıda tarif etmeye çalıştığımız seçmenini toplayabilecek bir partileşme olayı sağlanamadı. Bu işe talep kâr olmayan ve büyümeyi istemeyen- belki de büyümekten ve iktidardan korkan bir zihniyetin yönetimi – MHP,  %8-12  oyalanan; %50 çoğunluk isteyen sisteme ve ittifaka verdiği destek sayesinde Meclis’e giren/girebilen bir parti olmayı tercih etti. MHP %20-25 bandına rahatlıkla ulaşabilirdi, bu imkânı elinin tersiyle itmiştir.

Hal böyle olunca da “merkez sağ” seçmenin hissettiği boşluk; nereye yöneleceğini bilememe problemi %20-25’leri bulma şansı olacak ve Türk halkını ve demokratik sistemi rahatlatacağına duyulan büyük bir siyasi parti/hareket ihtiyacı o gün, bugün devam etmektedir. Bu arayış yılları içerisindeki çekişmelerin İYİ Parti’yi doğurduğu tartışılmaz bir neticedir. Fakat konumuz bu değil…

AKP ÇÖZÜLÜRSE OYLAR NEREYE?

AKP ile birlik olma, AKP ile siyasetini ve kaderini bütünleştirme, AKP ile birlikte yoğurulma yol ve siyasetini tercih eden MHP, Türk siyasi hayatında ve demokrasisinde bir başka olumsuzluğun sebebi oldu.

Yukarıda bahsettiğimiz şekilde AKP bünyesinde başka siyasi geleneklerden gelen “emanet” olarak vasıflandırılabilecek çok önemli miktarda oya sahipti, halen de öyledir… Ayrıca 18 yıllık iktidarın “metal yorgunluğu”, yıpranmışlığı had safhadadır. “TEK ADAM SİSTEMİ” sanıldığının aksine işlememekte, her yerden defo vermektedir. Dış politikanın, dış ekonomik ilişkilerin, içeride ekonomik hayatın perişanlık yaşadığı açıktır.

“Milli gelir düştü” denince “ezan, “işsizlik %14 oldu” denince “bayrak”, “andımız ne oldu, T.C. levhaları söküldü, Öcalan TRT’ye çıktı” denince “Barış Pınarı, Afrin, Fırat Kalkanı”, “dış borcumuz filan milyar dolar” denince “tek vatan” vs. vb. laflara sığınmaktan gayrı sözün kalmadığı yerde bunları tekrar ediyor olmanın bir fayda sağlamamakta olduğunun farkına varan insan sayısı da gün geçtikçe ve her halde artacaktır. AKP’li, MHP’li birçok insan uyanacak ve adına “cumhur ittifakı” denilen siyaset şeklinin cumhurun mahvolmasına sebep teşkil ettiği inancı artık ufak ufak dillendirilecektir.

Nitekim son anketler bu yönde işaretler verir olmuştur. AKP ile aynılaşan bir MHP’nin AKP’den kopması muhtemel seçmen kitlesi için bir kurtuluş ümidi ve sığınağı olması imkansızdır… Sapasağlam ve yerinde duran bir MHP, hiçbir şey yapmasa AKP’den çözülmenin adresi olabilirdi…Fakat ne yapıldı ne edildi böyle bir imkân yok edildi, çünkü MHP vagonunu “TEK ADAM” lokomotifinin ardına bağladılar.

 

 

AKP = İNSAN HARCAMA MAKİNASI

2007 seçimleri sonrası AKP yürüyüşünü devam ettirirken bence göz ardı edilmemesi gereken çok önemli hususlar söz konusudur. 2002 – 2020 aralığındaki 18 yıl boyunca AKP iktidarında en üst seviyelerde görev yapıp (partide merkez yöneticisi, Mecliste yönetici, bakan, başbakan, milletvekili ve hatta cumhurbaşkanı seviyesinde) harcanıp bir kenara bırakıldığı apaçık olan isimleri hatırlayınız. Gözünüzü kapatıp şöyle bir hatırlamaya ve saymaya başlasanız onlarca, onlarca az olur yüzlerce insanın dışlanıp, kenara bırakıldığını görürsünüz. Bu iktidar kendi getirdiği bir cumhurbaşkanını, birkaç Meclis başkanını, birkaç başbakanı, kaç başbakan yardımcısını, onlarca bakanını, yüzlerce milletvekilini ve parti yöneticisini gözünün yaşına bakmadan silkeleyip kenara bırakıvermiştir.

Her ne kadar bir kısmı istişare kurulu, müşavir, yönetim kurulu üyesi vb. sıfatlarla oyalanıyorsa da – ya da eski konumlarını kullanarak iş takibi, ticaret vs.- eski hükümran gün ve güçlerinden çok uzakta oldukları açıktır. Bence bu hal çok büyük bir soru işaretidir. “Ben bu yolda yürürüm, yürüdüğüm yolda engel tanımam, babam olsa harcarım” gibi bir zihniyetin (partisini yönetmede bu kadar acımasız, şefkatsiz, fütursuz) ülkeyi yönetmede, TEK ADAM olarak neler yapabileceği tahmin bile edilemez. Ya da edilir!...

KORKUNÇ DIŞ POLİTİKA YANLIŞLARI

Bir diğer konu ülkemizin geleneksel dış politikasını ve uluslararası ilişkilerini alt üst eden, komşusu olsun olmasın, bütün ülkelerin içerisinde bulunan gruplarla kurulan ve yürütülen yanlış ilişkilerdir. Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Libya’da, Sudan’da, Tunus’ta, bu ülkelerin iç bünyelerinde bulunan ister iktidar ister iktidar ortağı ister muhalif ve fakat bahis konusu ülkelerin yaşadığı problemlerin sebebi olan gruplarla yürütülen münasebetler… “Siyasal İslamcı”, “İhvancı” vb. grupların kendi ülkelerine ve insanlarına zararı söz konusu iken bunlarla kurulan ve yürütülen iş birliği bir dış politika sorumsuzluğu olarak tezahür etmektedir. “Stratejik Derinlik” saçmalığı sadece bu ülkelerde zararımıza işlemiş değildir; ABD, Rusya, İngiltere, AB ilişkilerimizde de (hatta Müslüman ülkelerle olan ilişkilerimizde dahi) aleyhte roller oynamıştır.

AKP İKTİDARININ BİRİNCİ – İKİNCİ DÖNEMİ

2002 – 2012 aralığında sürdürülen AKP, FETO baharının dona çekmeye başlaması ile birlikte AKP’nin iç dengelerinde ve dış ilişkilerinde de değişiklikler olduğu gözlemlendi, FETO’nun AKP içine bıçak gibi saplanan; siyaseti, ticaretin, bürokrasinin, yargının, emniyetin, ordunun onulmaz ve onarılamaz yaralar almasına yol açan işgalinden kurtulabilmek bu dönemde iktidarı çokça meşgul etti. AKP’liler FETO’ya karşı yürüttükleri mücadele ile övünüyorlar… Hiç övünmesinler, çünkü hakları yok!... Kendilerinin sebep olduğu ve ülkeyi felakete götüren pisliğin temizlenmesi söz konusu…

Bu anlamda “BİRİNCİ AKP DÖNEMİ” ikiye ayrılarak değerlendirilebilir. 2002 – 2012 AKP, FETO flörtü dönemi ilk kısımdır. 2012’den 15 Temmuz’a gelinen bölüm ikinci kısımdır.

2002 – 2020 AKP iktidarı için yapılabilecek 18 yıllık bir tarih çalışmasının bu anlamda 2002 -2012; 2012 – 15 Temmuz aralığı olarak “BİRİNCİ DÖNEM”, 15 Temmuz sonrası için de “İKİNCİ DÖNEM” olarak anlatılması mümkündür.

Ancak, şahsen ben, anlatımda bu bakış açısından farklı bir dönem tanımlaması yapmak istiyorum.

Yukarıda arza çalıştığım gibi AKP iktidarı iki ana döneme (2002 – 2012 FETO birlikteliği) ve 2012 -2020 (FETO’dan sonra) ayrılabilir. Birinci dönem ise 2012 – 15 Temmuz aralığı itibarıyla alt bölümde incelenebilir.

Fakat ben 3 Kasım 2002’de başlayan AKP iktidarını incelerken bir başka metodla yaklaşmak/bakmak gerektiğine inanıyorum. 7 Haziran 2015 tarihi aslında “BİRİNCİ AKP İKTİDAR DÖNEMİ” bitiş tarihidir. 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 tarihi aralığı FETRET DEVRESİ gibi yaşandı. Ancak bu devrede başta 17 – 25 Aralık’ın soruşturulmaması gibi çok büyük bir sebep olmak üzere, 7 Haziran gecesinden itibaren kaybeden ve dolayısıyla aslında iktidarı sona ermeye mahkûm hale gelen AKP yeniden diriltildi, kaybettiği iktidarın yolu yeniden döşendi; müteahhit ise MHP ve sayın Bahçeli idi. Bu dönemde MHP ve Sayın Bahçeli bir taahhüt işi almış oldu. Direkt ihale midir, taşeronluk mudur? Bunu tarih yazacaktır herhalde… Fakat Meclis çoğunluğunu ele geçirmiş ve istediği bir kişiyi Meclis Başkanı olarak seçme; halkın beklentisi haline gelmiş araştırma komisyonlarını kurma (özellikle 17-25 Aralık soruşturma komisyonu gibi) imkanını elde etmiş muhalefet bu şansı kullanmadı. Daha doğrusu kullanmak gayretinde olmadı. Üstelik bir de yeniden seçim kararı alınıp 1 Kasım 2015’de de seçime gidilince, vatandaş 7 Haziran’da verdiği şansı/imkânı/oyu geri aldı ve dedi ki; “baktım ki sizden bir cacık olacağa benzemiyor, ben de 1 Kasım’da size değil yeniden AKP’ye kazandırırım…”  Kazandırdı da…

İşte size İKİNCİ AKP İKTİDARI DÖNEMİ… 2015 – 2020 aralığı, günümüze kadar. Beş sene… Bu dönemi de iki bölümde incelemek lazımdır. Anayasa oylamasına kadar ve Anayasa oylamasından sonra…

bottom of page