top of page
murat sururi.jpg

RANT UĞRUNA KANAL KAZMAK

Kanal İstanbul “biz bu şehre ihanet ettik” itirafı ile hatırlanan Erdoğan’ın hayali ve çılgın projesi olarak gündeme geldiği andan bu yana devamlı olarak tartışılıyor.

Bu çılgın projeyi savunanlar boğazlardan geçen ticari gemilere serbest geçiş hakkı tanıyan ve herhangi bir geçiş ücreti alınmasını engelleyen Montrö sözleşmesinin delineceğini, gemilerin bu yapay kanaldan geçmeye zorlanacağını ve gelip geçen gemilerden de ücret alınacağını iddia ediyorlar.

Peki Montrö sözleşmesini delmek işimize yarar mı, yapay bir kanal inşa ettiğimizde gemileri buradan geçmeye zorlayabilir miyiz? Sorusuna yanıt yok elbette.

Bu arada hatırlatmadan edemeyeceğim Montrö sözleşmesinden en çok rahatsız olan ABD ve NATO’dur. NATO ve ABD bu sözleşme yüzünden Karadeniz’e istediği miktarda, tonajda ve sürede gemi sokamamakta ve donanma bulunduramamaktadırlar.

Montrö Boğazlar sözleşmesi, 20 Temmuz 1936’da imzalanan ve İstanbul ile Çanakkale boğazlarının Lozan’da belirlenen statülerini Türkiye lehine değiştiren uluslararası bir antlaşmadır. Bu antlaşma ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını sınırlayıcı hükümler kaldırılmış ve Türk boğazları üzerinde tam egemenlik sağlanmıştır.

İmzalandığı tarihten itibaren yirmi yıllık bir süre için geçerli olacağı hüküm altına alınan Montrö Boğazlar sözleşmesi, herhangi bir imzacı devletin karşı çıkmaması nedeniyle günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Bu nedenle günümüzde de geçerliliğini sürdüren bu sözleşme, dünya barışının en önemli dayanaklarından birini oluşturmaya devam etmektedir.

Montrö anlaşmasını etkisiz kılmak gerekçesi ile bu kanalın yapılmasını savunanlara edilecek tek söz; kardeşim o zaman yenilemeyin, uzatmayın bu anlaşmayı!..

Madem böyle gemileri kanaldan geçmeye zorlayabilecek kadar büyük bir gücünüz var yeni bir anlaşma yapalım ve boğazlardan gelip geçen ticari gemilerden geçiş ücreti alalım, kanala onca yatırım yapmaya gerek olmadan para kazanalım demektir.

Kanalı savunanların kullandığı bir diğer tez de İstanbul’un ve gemi geçişlerinin güvenliğinin sağlanacağıdır. Bu kanalın genişliği 150 mt olacak deniliyor petrol taşıyan büyük gemilerin eni 50-60 mt civarındadır bir gemi sağında 50 mt solunda 50 mt mesafe bırakıp serbest seyrüsefer ile sağa sola kanal duvarlarına çarpmadan geçebilir mi? En ufak bir kazada ya da sabotajda bu kanal tamamen kapanmaz mı? Türkiye’ye düşman bir teröristin bu kanalda orta boy bir gemiyi batırması bile aylarca bu kanalı tıkamaz mı?

Doğrudur özellikle tehlikeli yük taşıyan gemilerin boğazdan geçişi bir risktir; lakin bu riskin en ciddi olarak gerçekleştiği "İndependenta" kazasında dahi boğaz tamamen kapanmamış, şehirde yaşayan tek bir insan yaşamını yitirmemiş ya da yaralanmamıştır.

Bu risk iktidar tarafından abartılmaktadır. Gemi kazalarının yaratacağı en büyük risk deniz kirliliğidir ve kazanın boğazda ya da kanalda yaşanması denizin kirlenmesi açısından pek ciddi bir fark yaratmayacaktır. Ara sıra dümeni kitlenip kıyıya çarpan bir geminin insan yaşamı ve kent için yaratacağı tehdidin boyutu ne olabilir?

Peki kanal inşasında söylenmeyen gerçek amaç nedir? Açıkça söylemeliyim ki bu bir rant projesidir, kanal etrafında kanal manzaralı yeni bir kent yaratılacak buradan elde edilecek kent rantı da doğal olarak iktidar yanlısı rantiyelerin kasasına akacak asıl amaç bu. Montrö  ya da deniz trafiğinin kent yaşamını tehdit etmesi gerekçeleri acı ilacı yutturmak için üzerini çikolata kaplamaya benzeyen bir kandırmacadan ibarettir.

AKP kent rantı yaratıp bunu kendisini destekleyen çevrelere dağıtmayı becererek iktidarını  kurmuş ve sürdürmüş bir siyasi yapıdır. Kanal İstanbul projesi de yeni ve büyük bir kentsel rant yaratma girişiminden başka bir şey değildir.

Bu projenin yaratacağı çevre tahribatı ve finansal zararlar gözünü kent rantı bürümüş AKP’li kesimi hiç ilgilendirmemektedir.

                                                                                                                                                                      Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

bottom of page