top of page

MUSTAFA NECATİ EVİ OLAYININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ...

 Şevket Bülend Yahnici

BASE Yönetim Kurulu Üyesi

 Ankara'mızın orta yerinde, Mithatpaşa caddesinde eski TRT Genel Müdürlüğü binasının hemen yanı başında mimarisi cok guzel olan bir  müstakil bahçeli ev vardır. Sandal Lokantası adı altında, sonraki yıllarda da kuru fasulyeci olarak işletildiğini hatırlıyoruz. O yıllarda her önünden geçişte veya içine girerek yemek yediğimde içim sızlar, bu kadar güzel ve zarif bir yapının lokanta mekanı olarak kullanılıyor oluşuna hayıflanır; kullanım amacı ve şeklinin doğru olmadığını düşünürdüm.
 Sonra bir ara ve bir gün duyduk ki, bahis konusu bina Kültür Bakanlığına bağışlanarak verilmiş bir bina olup bağışçı aile ise UĞURAL  ailesi imiş. Yani,eski bir Kuvay-i Milliyeci olan, ilk üç dönemde milletvekili olarak Mecliste görev yapan ,Eğitim, Adalet, Bayındırlık bakanlıkları da yapan MUSTAFA NECATİ UĞURAL mirasçıları olan aile binayı bağışlamışlar.Herhalde ve illa ki, böyle bir bağış iradesinin ilk şartı binanın isminin MUSTAFA NECATI EVI olarak konulması ve muhafazası ile; yine bağışçı iradesi istikametinde kullanılması olsa gerektir. Kimse evini hem de Kültür Bakanlığına meyhane, ya da kuru fasulyeci dükkanı yapasınız diye bağışlamış olamaz. Ya da ismini değiştirebilir; hatta Kuvay-i Milliye zihniyeti yerine Kuvay-i Seyyare düşüncesinde olan bir kişinin ismini verebilirsiniz de dememiş olsalar gerektir.
       Daha sonra bizim millet vekilliğimiz döneminde bahis konusu bina Kültür Bakanlığı ile yapılan bir protokol çerçevesinde ve son derece yerinde olduğu apaçık belli bir kararla  o zaman Hasan Korkmazcanın başında bulunduğu Türk Parlamenterler Birliğinin kullanımına tahsis edildi. Zannımca Meclisin imkanlarıyla temizlendi, boyandı, pırıl pırıl bir hale getirildi, dayandı, döşendi, oturma salonları, kitaplığı, konferans salonu ve sanat galerisi salonuyla kültür ve sanat hayatına sunuldu. Adi da artik TÜRK PARLAMENTERLER BIRLIGI MUSTAFA NECATİ KÜLTÜR VE SANAT EVİ.  Taşlar yerine oturmuştu.

       Birkaç yıl böyle devam etti.Bina sanat sergilerine,  toplantılara,konferanslara ev sahipliği etti.Bir kültür ve sanat evi özelliği ile bağışçı ailenin de iradesi doğrultusunda kullanılmış oldu...Sonra ? Sonra ne olduysa oldu ve Birlik ve Meclis - parlamenterler- binadan el ayak çektiler. Duyduk ki, ismini değiştirerek bir başka şekilde kullanacaklarmış. Bir kere bu isim değiştirme olayı başlı başına bir yanlıştır da; Kuvay-i Milliye saflarında memleket sevdası icin dövüşmüş; Milli Eğitim basta olmak uzere bakanlık görevleriyle Cumhuriyet aydınlanmasının öncülerinden olmuş bir kişinin ailesinin MUSTAFA NECATI ismi yaşasın diye bağışta bulundukları binaya eğer o devirde yaşamış olsa Kuvay-i Seyyare ile birlikte Kuvayı Milliyeci kovalayabilecek bir kişinin adının verilmesini ahlaki ve insani bir davranış olarak görmek mümkün değildir.

Vâkıf mallarında vakfeden iradesine saygılı olmak vazgeçilmez düsturdur. Yıllar belki yüzyıllar önce bir vakıf senedi yazarak ölümünden sonra (belki yüzyıllar sonra da) mallarinin (vakfiyenin) nasil idare edileceğini, kimlerin yönetici olabileceğini, gelir varsa gelirden kimlerin pay alacağını; vakfın hangi vatandaşlara ne şekilde yardımcı olacağını, vakfeden irade belirlemiştir. Bunu bozmamak vakıf anlayışının ve hukukunun bir gereğidir. Aynı iş vasiyetname hukuku acisindan da böyledir. Kişi, taşınır, taşınmaz malları icin bir vasiyet yaparak bunlar şu işte şu şartlarla kullanılıp, değerlendirilecek der...(Iş Bankası örneği) Yine aynı husus bağışlama müessesesi ve hukuku acisindan da geçerlidir. Nasıl yaşamakta olan bir kişi için "mülkiyet hakkı" temel bir hak ve devlet bunu tesis ve koruma ile mükellef ise; aynı şekilde vakfedenin,bağışlayanın, vasinin, adına ne derseniz deyin, ölümünden sonraki hakkını korumak ve kollamak yine devletin koruyup gözetmesi icap eden bir husustur. Vakfedenin vakfiyesi korunmayacaksa, vesayet ile malını su veya bu şekilde yurutulsun diyenin malına el uzatılacaksa; bağışçı bağışlama iradesinin yerle bir edileceğinden şüphe edecekse bu müesseselere ve bunlar icin hukuki düzenlemelere ne gerek var?.. 

Miras haktır. Bu hakkın sahibi mirasla kendi mülkiyetine geçen bir menkul, gayrimenkul üzerinde dilediği gibi tasarruf eder. Bahis konusu Mustafa Necati Evi isimli bina, Uğural ailesinin miras hakkıydı. Aile bu evi "kültüre, eğitime, sanata" faydası olsun diye Bakanlığa bağışladı ve dedi ki AİLE BÜYÜĞÜMÜZ MUSTAFA NECATİ'NİN İSMİ BU BİNADA YAŞATILSIN!.. Bu binanın ismini ve kullanım amacını değiştirmeye yönelik bir tavır "mülkiyet kavramı ve hakkı"na, "miras hukuk"una uymayan, çiğneyen bir davranıştır, işin maddi yönüyle değil, manevi yönüyle düşünecek olursak da (ki, bu işin millet olarak hepimiz manevi mirascısıyız) etik olmaz, ahlaki ve hatta insanî olmaz!..  İnsan hakkı olarak gördüğümüz bir hususu degil İNSANİYETİ çiğnemiş oluruz.

Maddi anlamda bağışçı iradenin sahibi olan Uğural ailesinin miras, mülkiyet, bağışlama iradesi gibi hakları çiğnenmektedir. Ancak bahis konusu bina hepimiz icin ve özellikle Ugural'lar için bir manevi miras konusudur. Kişiler ölmuş dahi olsalar, vakfedenin, vesayet sahibinin, ya da bağışlayanın bir tek mirasçısı kalmamış dahi olsa o iradenin hakkını korumak devletin görevi addedilmelidir. Bunlara aykırı davranışı Osmanlı affetmezdi! ..Örfte, gelenekte, fıkıhta ve MODERN hukukta boyle birsey olamaz!..

bottom of page