top of page

 

2018 verilerine göre Çin, 13.4 trilyon Dolar GSYH ile dünyanın iki numaralı ekonomisi ve trend bu şekilde giderse çok geçmeden 20.4 trilyon dolarlık GSYH ile bir numarada olan Amerika Birleşik Devletleri'ni geçmesi bekleniyor.

Çin tam manası ile gelişmiş Batılı ülkelere kök söktürüyor, kâbuslar gördürüyor.

Daha geçtiğimiz yüzyılda bir yarı sömürge olan Çin bütün bunları nasıl başardı?

Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında Mao Zedong önderliğinde kurulmuştur. Komünist rejime sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti Mao sonrası 1976'da yeni bir reform ve dışa açılma süreci başlattı, rejimini değiştirmedi ve devletçiliği bırakmadı lakin çok ciddi bir reforma tabi tuttu.

Çin gelişmesini şu faktörlere dayandırdı:

1- Yönetimde istikrar,

2- Yüksek tasarruf ve yatırım oranları,

3- Devlet destekli ticaret, yatırım ve sanayi politikaları,

4- Akıllıca stratejik planlama,

5- Ucuz iş gücü,

6- Enflasyonun ve kamu açıklarının kontrolüne odaklı makro ekonomi politikaları.

İşin açığı Çin küreselleşme süreçlerini çok doğru algıladı ve küresel ekonomik yarışta başarının ancak ve ancak dünya pazarlarında rekabet edebilecek büyük şirketler ile sağlanabileceği bilinciyle hareket etti.

Çin bu prensipten hareket ederek, kamu kuruluşlarını satmadı tam tersine devlet olarak onların daha da büyümesini, küresel pazarlarda daha başarılı, daha rekabetçi ve etkin olmalarını sağlayacak politikalar uyguladı. Bu stratejinin başarı ile uygulanması sonucunda Çin ekonomik olarak her geçen gün daha da güçlendi, büyüme hızı, artan üretimi ve dış ticaretiyle, dünya ekonomisinin lider aktörlerinden biri konumuna yükseldi.

Çin'in yakaladığı bu ekonomik başarıda doğal olarak devletçiliğin, devletin ekonomiye doğrudan müdahalesinin ve devlet işletmelerinin çok büyük bir payı vardır

Çin'in ticaret, yatırım ve sanayi politikaları devletin kontrolündedir. Çin'de de özelleştirmeler yapıldı lakin uygulamada daha ziyade küçük işletmeler özelleştirildi. Stratejik iş ve sektörler özelleştirilmedi, hele hele yabancı sermayeye de hiç açılmadı. Çin özelleştirmeleri IMF yahut da benzeri yapıların talimatıyla yapmadı, kendi millî menfaatlerine uygun gördüğü ve ekonomik rasyonalitesi olacak şekilde hazırladığı kalkınma planları çerçevesinde özelleştirmeler yaptı ve stratejik şirketlerini asla yabancılara satmadı ya da özelleştirmedi.

Çin'in gerçekleştirdiği reformlarda devlet işletmeciliğinden vaz geçilmedi, devlet işletmeciliği çağın ve ekonominin gereklerine göre reforme edildi. Bu reformlar çerçevesinde devlet işletmelerine merkezi otoriteden daha bağımsız olarak karar alma özgürlüğü tanındı ve bu sayede küresel ekonomide rekabet gücü olan dev Çin firmaları ortaya çıktı.

***

Çin bu reformlar sürecinde yabancı sermayeye de kapılarını açtı, ancak yabancı sermaye ne kadar gelirse gelsin, ondan çok daha büyük bir hızla ulusal yatırımlarını artırdı. Bu da yabancı yatırımcıların ülke pazarında hâkim konuma geçmesini engelledi.

Seçilmiş nitelikli yabancı sermayeyi Çin ekonomisi ile bütünleşen, çevresel ve sosyal standartları yükselten, ileri teknoloji getiren, Ar-Ge yatırımı yapan sermayeyi çekme hedefinden hiç sapmadı. Daha da önemlisi yabancı sermaye sadece ulusal sermayenin eksiklerini tamamlayıcı sektörlerde teşvik gördü.

Çin tarafından uygulanan ve Çin'i başarıya götüren bugün dünyanın en güçlü 2. ekonomisi yapan politikalar KARMA EKONOMİ modelinin iyi bir örneğidir. Bu model aslında bize hiç de yabancı değildir.

Çin'in karma ekonomi modeli ile Mustafa Kemal Atatürk'ün karma, plancı, müdahaleci kalkınma modeli bire bir aynı olmasa da son derecede benzeşmektedir, yöntem, temel prensipler ve hedefler aynıdır.

Gelişmiş elinde teknoloji, Know-How, finansman ve pazar hakimiyetini bulunduran ve hatta atıl kapasitesi olan ülkelerin üretim gücü ve şirketleri ile rekabet edebilecek üretim birimleri oluşturabilmek ancak ve ancak devlet korumasında mümkündür!

Böyle bir rekabette başarıya ulaşabilmek için iyi plan yapmanız, üretim gücünüzü dış saldırılara karşı koruyacak müdahalelerde bulunmanız gerekir, Mustafa Kemal Atatürk'ün KARMA EKONOMİ modeli işte tam budur.

Üretim birimlerinizi ya da şirketlerinizi adeta bir kuvöz ortamında koruyarak büyütüp güçlendirmeden dış rekabete açarsanız bu şirketlerinizin ve üretim gücünüzün yok olacağı kesindir.

Türkiye'de 1950'li yıllardan itibaren işbaşına gelen Amerika sempatizanı iktidarlar Atatürk'ün karma ekonomi modelinden uzaklaşmış, 1980'li yıllardan itibaren de tamamı ile terk ederek çok vahim bir hata işlemişlerdir.

Adnan Menderes liderliğinde başlayan küçük Amerika olma hevesi ve Turgut Özal'ın Neoliberal hayalleri ile karma ekonomi modelinin terk edilmesi sonucunda bugünkü ithalat, dış borç ve yabancı sermayeye bağımlı, borç içinde yüzen bir tüketim toplumu yapısı ortaya çıkmıştır

Çin, karma ekonomi modeli ile dünyanın en zengin, en gelişmiş ülkelerinden biri olup gelişmiş ülkeler ile rahatça rekabet eder ve hatta başa güreşirken Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk'ün karma ekonomi modelini terk etmenin bedelini çok ağır ödemiştir, ödemeye de devam edecektir diye düşünmekteyim.

Murat Sururi ÖZBÜLBÜL

Yazı daha önce Günboyu Gazetesinde yayınlanmıştır.

Mustafa Kemal'in KARMA EKONOMİ modeli ve Çin

murat sururi_edited.jpg
bottom of page